18 Ekim 2016 Salı

AKIL TUTULMASI VE KOMEDİ FİLMİ HAYATLARIMIZ

          Akıl tutulması yaşadığımız doğrudur. Bir hiçliğin içinde sorgulamadan yaşıyoruz. Büyüklerim hep bu dünyada misafiriz gerçek dünyaya gideceğiz derdi. Sanırım insanlarımız bu söze öylesine inanmışlar ki misafir umduğunu değil bulduğunu yer düsturuyla yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Hayatı sorgulamadan yaşıyorlar.
          Müslüman Kuran'ı bilmiyor, Kemalist Atatürk'ü, milliyetçisi başka bir ülkede yaşamanın planlarını yapıyor. Bilim adamı bilim üretmiyor, insanlar ben kendimi bildim bileli orucu bozan şeyler nelerdir bunu tartışıyor. Herkes ayrı bir alemde yaşıyor sanki. İnandıklarımız ile yaşadıklarımız başka başka şeyler.
          Kuran ineli 1500 yıl olmuş neredeyse,  öylesine ilginç sorular soruyoruz ki ağlanacak halimiz hasılat rekoru kıracak bir film gibi resmen.
          Kitap okuma sıralamasında Afrika ülkeleriyle aynı sıraları paylaşmaktayız. Kendi dilimizle yazılmış yazıları okuyup anlamada dünya saki sıralamamız 65 ülke arasında 45. Bilim adamları Amerika'ya gider. Açılan her okula karşılık 5 cami yapılır. Yapılan okullar da imam hatip okulu. Sınırının öte tarafında savaş olmakta senin savaşacak eğitimli askerin yok. İtirazları duyuyorum hemen. Bizim bilmem kaç bin askerimiz var diyorlar. Peki ben sorayım kaç asker savaş şartlarında mücadele edecek eğitime sahip. Acemi birliğinde 9 tane mermi atanın eline silah veriyorlar.
          Bunları uzatmak sayfalarca yazmak mümkün. Neremizden tutsak elimizde kalıyor. Peki biz de insan gibi yaşamaya haketmiyor muyuz? İnsanlar bu soruları ne zaman sormaya başlayacak? Ne zaman hakkını savunmaktan, ne zaman birşeyleri sorgulamaktan ya da ne zaman bir şeyleri yazmaktan korkmaktan vazgeçip, daha yaşanılası bir gelecek için mücadele edeceğiz?
          Sokakta karşılaştığım her insanın yüzünde mutsuz bir ifade, yarın ne olacak kaygısı ve çoğunun aklında hangi ülkede yaşayabilirim düşüncesi. Ben bizi başka bir ülkenin kabul edeceğine inanmıyorum. En azından şu an sahip olduğumuz ahlak, adalet ve eşitlik bilincimizi düşündüğümde umudum fazlaca tükeniyor. 
          Bizim yapabileceğimiz birşeyler olmalı. Dünyaya sadece para kazanıp karnımızı doyurmak için gelmiş olamayız. Daha yüce görevlerimiz olmalı. Daha büyük hedefler belirlemeliyiz. Daha çok okumalıyız. Önce savunduğumuz şeyleri okuyup sindireceğiz, sonrasında ise karşı durduğumuz fikirleri tam olarak öğreneceğiz. EGO'muzu bir kenara bırakıp insanca yaşamanın yollarını arayacağız. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demekten vazgeçeceğiz. 
          Önce kendimize karşı dürüst olup sonra diğer insanlara karşı dürüst olmayı başarabildiğimiz zaman belki bir adım atmış sayılabiliriz. Ve bir gün biz göremesek de bizim çocuklarımız mavi Ufuklara korkusuzca ve insanca bakabilirler...

3 Eylül 2016 Cumartesi

KİTAPLARIM GELDİ ÇOK MUTLUYUM



             ''Ah kitap okumayanlar. Çok yazık sizlere. Cidden çok yazık. Yeni kitap aldığında gelen o heyecanı, o mutluluğu kitap okumadığınız ve okumayacağınız süre içerisinde hiç tadamayacaksınız. Bu yüzden çok yazık. O duyguyu bir kere yaşasanız zaten bir daha bırakamazsınız. Alacağın kitapların listesini hazırlayıp onların tek tek siparişini vermek kadar güzel bir duygu olabilir mi?''
İnternette dolaşırken okumuştum bu cümleyi... Okuduğum an hissettiklerimi bu kadar iyi anlatan bir cümle olması sebebiyle şaşkınlık içindeydim. Demek ki benim gibi hisseden başka insanlarda varmış... 
Bu düşüncelere daldığım günden bir gece önce  internete bir kitap siparişi vermiştim. Telefonumdan sipariş verdiğim siteye günde kaç kere girdiğimi hatırlamıyorum. Acaba kitaplarım temin edildi mi? Kargoya ne zaman verecekler? Kargo bir günde elime geçer mi? Kendime sürekli bu soruları soruyordum. Bazılarınız abartıyor olduğumu söyleyebilir. Kendilerince doğruyu söylüyor da olabilirler. Çünkü böyle düşünenler kitaplarla herhangi bir dostluk kuramamış olanlardır. Hissettiklerimi Goethe çok güzel ifade etmiş:  "İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak diğeri okumak için."
Sonunda kitaplarım gelmişti. O kadar heyecanlıydım ki kargoyu bir çırpıda açtım. Aynı anda bir kaç kitap birden sipariş etmenin en kötü yanı okumaya hangisinden başlayacağınıza karar vermekte zorlanıyor olmanızdır. Üç kitabı da inceledikten arka yazılarını okuyup içindekiler bölümüne göz gezdirdikten sonra hangisinden başlayacağıma biraz kırık bir şekilde karar verdim. Okunma sırası bekleyen diğer iki kitap balkonda her yemek yediğim de yanıma yaklaşıp benden yemek bekleyen minnoş gibi masum görünüyordu gözüme. Onlar canlı değildi. Nefes bile almıyorlardı. Fakat ben onlara her baktığımda yıllardır tanıdığım bir dostu yarı yolda bırakıyormuşum gibi hissediyordum. 
İşte bu buruk duygularla başladım yeni kitabımı okumaya. Tabi aklımın bir kenarında da okunmak için sırasını bekleyen diğer kitaplarım vardı. İşte böyleydi her kitap siparişi ve kitaplar gelip, okumaya başlayana kadar geçen zamandaki çokça heyecanlı, az biraz da buruk hislerim. Hayatlarında bir kitap okumanın tadına varamamış, o zevki doyasıya yaşayamamış insanlara acıyorum. Belki de bu muhteşem duyguyu bildiği için ilk mesajı OKU olmuştur Tanrı'nın.
Yaşadığınızı hissetmek için okuyun. Dünyanın dört bir yanında kelimeleriyle sizinle tanışmayı bekleyen insanları tanımak için okuyun. Dünyanın sadece sizin etrafınızda dönmediğini anlamak için okuyun. Bir dil bir insan, iki dil iki insan derler ya; aslında bir kitap bir dünya, iki kitap iki dünya, çok kitap mutluluk. Zaten hayatın bütün amacı da son nefesimizi mutlu vermek değil mi?

2 Ağustos 2016 Salı

NEFES AL DERTLERİNDEN KURTUL, İŞTE BU KADAR KOLAY!!!

         
          Her insanın içinde bambaşka bir dünya var. her insanın mükemmel olduğu bir konu mutlaka var.  Bu kadar mükemmel dizayn edilmiş bir düzende sakın eksik olduğunuzu düşünmeyin. Hangi konu da mükemmelsin onu bul.  Yarın, diğer gün, daha sonraki gün değil. Hemen şimdi. Zaman akıp gidiyor ve bir çok insan içindeki mükemmelliği keşfetmeden bu dünyadan ayrılıyor. 
          Peki iç dünyamıza nasıl dönebiliriz? İçimizde bulunan mükemmelliğe nasıl ulaşabiliriz? İçimize dönmek özümüze dönmektir. Özümüze ulaşmak için bir çok yol bulunmakta. Ben burada en çok uyguladığım ve en kolay olduğunu düşündüğüm tekniği anlatmak istiyorum.

SUFİ NEFESİ

          Bir çok farklı nefes tekniği var piyasada. Ben Sufi Nefesi tekniğini anlatacağım. Bu tekniği Metin Hara'nın kitabında öğrenmiştim. Bu nefesi günde en az 10 dakika uygulamak çok önemli çünkü beyin ilk beş dakikanın ardından reaksiyon vermeye başlayacaktır, bu nedenle 10 dakikalık çalışmanın bölünmesine izin vermemelisin. Teknik çok kolaydır. Kolay olması sizi şaşırtmasın. Evrende zor olan hiç bir şey yok. Her şeyi zorlaştıran zihnimizdir. Nefes uygulaması boyunca gözlerimizi kapatmak daha yararlı olacaktır. Gözler açık olduğunda odaklanma tam olarak gerçekleşmeyecektir. 

          Sufi nefesi; dik ve rahat bir oturuş sırasında burundan sakince aldığın nefesi yine burnundan, daha ağır bir tempoda geri vererek yapılır…

          Dört birimde aldığın nefesi, sekiz birimde vererek günde ortalama 10 dakika uygulayacağın Sufi Nefesiyle yaşamında büyük ve gerçek dönüşümü de başlatmış olacaksın…. İşte bu kadar basit. 

          Sayıları tutturmaya çalışıp hesap yapma. Önemli olan burundan alıp burundan vermek ve  ağır bir tempoda aldığın nefesi daha ağır bir tempoda vermektir. 

          Unutma kendini geliştirmek emek işidir. Ancak çaban kadar sonuç alabilirsin.




          Not: Doğru nefes diyaframdan aldığımız nefestir. Bir elinizi göğsünüze diğer elinizi karnınızın üzerine koyun ve nefes alıp verirken sadece karnınız hareket etsin. İşte doğru nefes bu kadar kolay. Ayrıca hiç bir şey öğrenmiyoruz. Sadece bildiklerimizi hatırlamaya çalışıyoruz.

29 Temmuz 2016 Cuma

150 TÜRK ANCAK 1 JAPON KADAR OKUYOR!...

         


          Bir sahil kasabasında yaşamanın çok güzel tarafları olduğu gibi bazen insanı yoran tarafları da bulunmaktadır. Sahil kasabalarında kış aylarında çok fazla insanın bulunmazken ( iş imkanının az olması nedeniyle), yaz aylarında tatile gelenler ve çalışmak için gelenlerle birlikte kapasitesinin üstünde bir doluluk oranına ulaşmakta.
          Yaz aylarında en sevdiğim şey: Akşam serinliğinde balkonumda çayımı ve kitabımı alıp keyif yapmak. Sahil kasabalarının yaz aylarında maruz kaldığı doluluktan bizim evde nasibini almakta. Akşam çay ve kitap keyfi bölünmekte.
          Bu sene farklı bir şey yaptım misafir de gelse kitabımı alıp bir köşesine geçtim balkonun. Misafirler okey oynarken bende kitap okuyordum. Bir ara misafirlerimizden biri ' çocuğum kitabı bırak gel sen de okey oyna' dedi. Bende 'teşekkür ederim siz oynayın ben çok sevmiyorum' diyerek kibarca reddettim.
          İşte ülkenin okumaya bakışındaki genel durum kısaca böyle. Gelin şimdi de rakamlarına bakalım bu halimizin:
          Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Merkezi (DESAM) tarafından hazırlanan Ar-Ge raporuna göre, Türk halkı günde 6 saatini televizyona, 3 saatini ise internete ayırırken, kitap okumaya yılda ancak 6 saat vakit ayırıyor.
         DESAM raporuna göre, Türk halkı olarak kitap okunmuyor. Türkiye'de okuma alışkanlığı yok denecek kadar az. AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye'de sadece yüzde 0,01. DESAM raporunda atıfta bulunulan UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) dünyadaki okuma alışkanlıkları raporuna göre Türkiye, kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86'ncı sırada; Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle birlikte yer alıyor. Ayda cep telefonu ve iletişim masraflarına 213 TL ayıran 4 kişilik bir Türk ailesi kitaba ise ayda değil yılda sadece 6.5 TL ayırıyor.
          Japonya'da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okuyor. Türkiye'de ise 6 kişi 1 tane kitap okuyor, yani 150 kişi ancak 1 japonun bir yılda okuduğu kitap sayısına ulaşabiliyor.
          Türk çocuklarının PISA (OECD ülkelerinde 15 yaş grubuna uygulanan bilgi ve beceri testi)  testindeki yeri de pek parlak değil. Türk çocukları 65 ülke içinde matematikte 44, fende 43, kendi dilini okuduğunu anlamada 42’nci sırada. Bu sonuçların ne kadar vahim olduğunun farkında mıyız acaba?
          Bu verilerle biz nasıl dünya üzerinde süper güç falan olma hayalleri kuruyoruz aklım almıyor. Bir yönetici çıkıp bilmem kaç yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğimizden söz ettiğinde kendi kendime gülüyorum bu verilerle mi diyorum. 
          Bu kara tabloyu değiştirmek için okumalı, okumalı, okumalıyız... Üç boyutlu yazıcıların yaygınlaştığı, yazıcıdan organ üretip, organ nakli yapan ülkelerle ya da uzaya tur düzenleyen ülkelerle yarışmanın, onların seviyesine çıkmanın yolunun okumaktan geçtiğine inanıyorum. 
          Çocuklarımızın yanında kitap okuyalım. Onlara kitap okuma alışkanlığı kazandıralım. Doğum günlerinde, karne günlerinde onlara kitap hediye edelim. Bu şekilde ülkemizin dünya ülkeleri arasındaki sıralamasını yukarılara çıkartabiliriz. 
         

28 Temmuz 2016 Perşembe

KIZIM REGL OLDU AKŞAMA KUTLAMA VAR!...

          
          

          Dün akşam bir sünnet düğününe  katıldım. Aileler oyun havası müzikleriyle oynamaktaydı. herkes çok mutlu görünüyordu. 
          Bir ara sünneti olan çocuğun yüzüne baktım. Yüzünde buruk, her şeyi anlamlandırmaya çalışan bir ifade vardı. Kendisi için yapılan bir kutlamada, mutlu görünmeyen bir çocuk.
          Daha sonra eve döndüğüm de sünnet düğünü geleneğinin nasıl ortaya çıktığını araştırdım. Net olarak bilgiler olmamakla birlikte mısırlılarda sünnet geleneği olduğuna inanılıyor. Fakat sünnetin bir kutlamaya dönüştürülmesi ile ilgili çok detaylı bilgiler yok. Sanırım toplumlar her dönem yeni bir şeyler ekleyerek günümüze kadar gelmiş sünnet düğünü geleneği...
          Erkek egemen bir topluluk olduğumuzu her geçen gün daha fazla hissetmekteyiz. Ülkemizde her geçen gün tecavüz olayları artmakta. Tecavüze kalkışan erkekler genelde hiç de suçluymuş gibi hissetmiyorlar, yüzlerinde ki ifadeden anladığımız kadarıyla. Bu tecavüz olaylarındaki artışın nedenlerinden birisi alelade bir şekilde yaptığımız sünnet düğünü törenleri olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamadım.
          Daha ne kadar devam edeceğiz erkek çocukların pipisini açmanın gurur, kızların cinsel organlarını göstermeyi bırakın, dekolteli giyinmenin bile suç  ve ayıp olduğunu hissettirmeye...
          Diğer taraftan genç kızlarımızın ilk adet kanamalarını (ilk regl) yaşadığı zamanlarda onlarda uyandırdığımız utanç ve suçluluk duygusuna ne demeli. Hatta bazı kültürlerde Hz. Havva'nın cezalandırıldığı için kızların da ayda bir kanama yaşadığı anlatılarak suçluluk duygusu daha da pekiştirilmekte.
         Artık çocuklarımıza cinsiyetten dolayı farklı davranmaktan vazgeçelim. Kızlarımızı birer suçlu gibi gibi yetiştirmeye bir son verelim. Yeni bir gelenek başlatmak istiyorum: Kız çocuklarımız ilk defa adet gördüklerinde onları genç kız oldukları için kutlayalım. Pastalar keselim, onlara hediyeler alalım. Ne dersiniz kızlarımızın biraz olsun suçluluk duygusundan kurtulmalarına yardım etmeye. Gelin el ele verip bunu başaralım...

27 Temmuz 2016 Çarşamba

KELEBEK ETKİSİ VE EVRENİN BİR BÜTÜN OLUŞU

          Kelebek Etkisi'ni bilir misiniz? Amerika'da ki bir kelebeğin kanat çırpışının Afrika'da kasırgalar yaratabilme ihtimalidir.
          hepimiz yaşam denilen döngüde belli olayların peşinde sürükleniyoruz. İnsanların çoğu, yaşarken sadece kendini, kendi çıkarlarını, kendi parasını, kendi rahatını düşünmekte. Bu yolda önüne gelen her şeyi ezip yıkıp, yakıp geçmekte.
          Bu dünyanın sadece bizim için yaratılmamış olabileceğini hiç düşündünüz mü? Yaptığınız küçük bir davranışın dünyanın, dünyanın başka bir bölgesinde bir insana, bir hayvana, bitkiye ya da dünyamıza zarar verebileceğini düşündünüz mü? 
          Bir an önce kurtuluşa ulaşmak için hepimizin bir olduğunu görmeli, bu dünyanın kainatın sadece bizim için yaratılmadığını anlamalı, sadece kendimizi düşünme bencilliğimizden bir an önce kurtulmalıyız.
          Sizce ölüm her şeyin sonu olabilir mi? Eğer ölümün yeni bir başlangıç olduğuna inananlardansanız ya da düşündüğünüzde bu sonuca ulaşabiliyorsanız bu günden itibaren yaşantınızı gözden geçiriniz. 
          Dünyayı sevgi kurtaracak. kuşu, çiçeği, ağacı bulutu yağmuru, hayat yolculuğumuzda karşımıza çıkan insanları karşılıksız sevmeyi başarabilirsek, işte o gün güneş daha parlak doğacak o gün dünya bambaşka bir yer olacak.