29 Temmuz 2016 Cuma

150 TÜRK ANCAK 1 JAPON KADAR OKUYOR!...

         


          Bir sahil kasabasında yaşamanın çok güzel tarafları olduğu gibi bazen insanı yoran tarafları da bulunmaktadır. Sahil kasabalarında kış aylarında çok fazla insanın bulunmazken ( iş imkanının az olması nedeniyle), yaz aylarında tatile gelenler ve çalışmak için gelenlerle birlikte kapasitesinin üstünde bir doluluk oranına ulaşmakta.
          Yaz aylarında en sevdiğim şey: Akşam serinliğinde balkonumda çayımı ve kitabımı alıp keyif yapmak. Sahil kasabalarının yaz aylarında maruz kaldığı doluluktan bizim evde nasibini almakta. Akşam çay ve kitap keyfi bölünmekte.
          Bu sene farklı bir şey yaptım misafir de gelse kitabımı alıp bir köşesine geçtim balkonun. Misafirler okey oynarken bende kitap okuyordum. Bir ara misafirlerimizden biri ' çocuğum kitabı bırak gel sen de okey oyna' dedi. Bende 'teşekkür ederim siz oynayın ben çok sevmiyorum' diyerek kibarca reddettim.
          İşte ülkenin okumaya bakışındaki genel durum kısaca böyle. Gelin şimdi de rakamlarına bakalım bu halimizin:
          Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Merkezi (DESAM) tarafından hazırlanan Ar-Ge raporuna göre, Türk halkı günde 6 saatini televizyona, 3 saatini ise internete ayırırken, kitap okumaya yılda ancak 6 saat vakit ayırıyor.
         DESAM raporuna göre, Türk halkı olarak kitap okunmuyor. Türkiye'de okuma alışkanlığı yok denecek kadar az. AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye'de sadece yüzde 0,01. DESAM raporunda atıfta bulunulan UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) dünyadaki okuma alışkanlıkları raporuna göre Türkiye, kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86'ncı sırada; Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle birlikte yer alıyor. Ayda cep telefonu ve iletişim masraflarına 213 TL ayıran 4 kişilik bir Türk ailesi kitaba ise ayda değil yılda sadece 6.5 TL ayırıyor.
          Japonya'da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okuyor. Türkiye'de ise 6 kişi 1 tane kitap okuyor, yani 150 kişi ancak 1 japonun bir yılda okuduğu kitap sayısına ulaşabiliyor.
          Türk çocuklarının PISA (OECD ülkelerinde 15 yaş grubuna uygulanan bilgi ve beceri testi)  testindeki yeri de pek parlak değil. Türk çocukları 65 ülke içinde matematikte 44, fende 43, kendi dilini okuduğunu anlamada 42’nci sırada. Bu sonuçların ne kadar vahim olduğunun farkında mıyız acaba?
          Bu verilerle biz nasıl dünya üzerinde süper güç falan olma hayalleri kuruyoruz aklım almıyor. Bir yönetici çıkıp bilmem kaç yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğimizden söz ettiğinde kendi kendime gülüyorum bu verilerle mi diyorum. 
          Bu kara tabloyu değiştirmek için okumalı, okumalı, okumalıyız... Üç boyutlu yazıcıların yaygınlaştığı, yazıcıdan organ üretip, organ nakli yapan ülkelerle ya da uzaya tur düzenleyen ülkelerle yarışmanın, onların seviyesine çıkmanın yolunun okumaktan geçtiğine inanıyorum. 
          Çocuklarımızın yanında kitap okuyalım. Onlara kitap okuma alışkanlığı kazandıralım. Doğum günlerinde, karne günlerinde onlara kitap hediye edelim. Bu şekilde ülkemizin dünya ülkeleri arasındaki sıralamasını yukarılara çıkartabiliriz. 
         

28 Temmuz 2016 Perşembe

KIZIM REGL OLDU AKŞAMA KUTLAMA VAR!...

          
          

          Dün akşam bir sünnet düğününe  katıldım. Aileler oyun havası müzikleriyle oynamaktaydı. herkes çok mutlu görünüyordu. 
          Bir ara sünneti olan çocuğun yüzüne baktım. Yüzünde buruk, her şeyi anlamlandırmaya çalışan bir ifade vardı. Kendisi için yapılan bir kutlamada, mutlu görünmeyen bir çocuk.
          Daha sonra eve döndüğüm de sünnet düğünü geleneğinin nasıl ortaya çıktığını araştırdım. Net olarak bilgiler olmamakla birlikte mısırlılarda sünnet geleneği olduğuna inanılıyor. Fakat sünnetin bir kutlamaya dönüştürülmesi ile ilgili çok detaylı bilgiler yok. Sanırım toplumlar her dönem yeni bir şeyler ekleyerek günümüze kadar gelmiş sünnet düğünü geleneği...
          Erkek egemen bir topluluk olduğumuzu her geçen gün daha fazla hissetmekteyiz. Ülkemizde her geçen gün tecavüz olayları artmakta. Tecavüze kalkışan erkekler genelde hiç de suçluymuş gibi hissetmiyorlar, yüzlerinde ki ifadeden anladığımız kadarıyla. Bu tecavüz olaylarındaki artışın nedenlerinden birisi alelade bir şekilde yaptığımız sünnet düğünü törenleri olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamadım.
          Daha ne kadar devam edeceğiz erkek çocukların pipisini açmanın gurur, kızların cinsel organlarını göstermeyi bırakın, dekolteli giyinmenin bile suç  ve ayıp olduğunu hissettirmeye...
          Diğer taraftan genç kızlarımızın ilk adet kanamalarını (ilk regl) yaşadığı zamanlarda onlarda uyandırdığımız utanç ve suçluluk duygusuna ne demeli. Hatta bazı kültürlerde Hz. Havva'nın cezalandırıldığı için kızların da ayda bir kanama yaşadığı anlatılarak suçluluk duygusu daha da pekiştirilmekte.
         Artık çocuklarımıza cinsiyetten dolayı farklı davranmaktan vazgeçelim. Kızlarımızı birer suçlu gibi gibi yetiştirmeye bir son verelim. Yeni bir gelenek başlatmak istiyorum: Kız çocuklarımız ilk defa adet gördüklerinde onları genç kız oldukları için kutlayalım. Pastalar keselim, onlara hediyeler alalım. Ne dersiniz kızlarımızın biraz olsun suçluluk duygusundan kurtulmalarına yardım etmeye. Gelin el ele verip bunu başaralım...

27 Temmuz 2016 Çarşamba

KELEBEK ETKİSİ VE EVRENİN BİR BÜTÜN OLUŞU

          Kelebek Etkisi'ni bilir misiniz? Amerika'da ki bir kelebeğin kanat çırpışının Afrika'da kasırgalar yaratabilme ihtimalidir.
          hepimiz yaşam denilen döngüde belli olayların peşinde sürükleniyoruz. İnsanların çoğu, yaşarken sadece kendini, kendi çıkarlarını, kendi parasını, kendi rahatını düşünmekte. Bu yolda önüne gelen her şeyi ezip yıkıp, yakıp geçmekte.
          Bu dünyanın sadece bizim için yaratılmamış olabileceğini hiç düşündünüz mü? Yaptığınız küçük bir davranışın dünyanın, dünyanın başka bir bölgesinde bir insana, bir hayvana, bitkiye ya da dünyamıza zarar verebileceğini düşündünüz mü? 
          Bir an önce kurtuluşa ulaşmak için hepimizin bir olduğunu görmeli, bu dünyanın kainatın sadece bizim için yaratılmadığını anlamalı, sadece kendimizi düşünme bencilliğimizden bir an önce kurtulmalıyız.
          Sizce ölüm her şeyin sonu olabilir mi? Eğer ölümün yeni bir başlangıç olduğuna inananlardansanız ya da düşündüğünüzde bu sonuca ulaşabiliyorsanız bu günden itibaren yaşantınızı gözden geçiriniz. 
          Dünyayı sevgi kurtaracak. kuşu, çiçeği, ağacı bulutu yağmuru, hayat yolculuğumuzda karşımıza çıkan insanları karşılıksız sevmeyi başarabilirsek, işte o gün güneş daha parlak doğacak o gün dünya bambaşka bir yer olacak.